Yenilikçiliğin Evrimi-2
İnovasyon genellikle yenileştirmek, değiştirmek, daha verimli süreçler, ürünler veya yollar bulmak olarak anlaşılır. Sürdürülebilir yönetimin temel ilkesi; yenilikçi çözümler ile pazara girmektir. Günümüzde sürdürülebilir rekabetin anahtarı ise Teknoparklardır. Teknoparklar, yenilik amaçlı her türlü Ar-Ge faaliyetlerinin eko-sistemi ve beşiği olarak öne çıkıyor.
Konuşulan dil toplumların aidiyet unsurudur. Oysa biz dünyanın on büyük dili arasında yer alan güzel Türkçemizi, maalesef zenginleştirme adına tahrip ederek yeni nesillere sevdirememenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Türkçeden uzaklaştıkça, aidiyet kavramından da uzaklaştığımız gerçeğini artık idrak etmemiz gerekiyor. Yabancı dili yeterince konuşamayanlar özellikle Türkçemize yabancı kelimeleri gömerek hibrit bir dili tercih ediyor. İnsan kaynağı yönetenlerin organizasyonlarda Türkçenin koruyucuları olması gerekirken, muhasebe bölümüne alınacak personel için ‘inovatif yetenekli’lik araması düşündürücü bir durumdur. Muhasebenin inovatif bir yanı olabilir mi? Bu bilinçsizliğin giderek ürkütücü boyuta ulaştığına üzülerek şahit olmaktayız.
Hibrit dili seçenler, yabancılar bizi daha kolay anlıyor argümanını savunuyor. Ne var ki bizim yabancıları daha iyi anlamamız için kendi dillerini öğrenmemiz gerekiyor. ‘Yenilik’ sözcüğü Türkçemize ‘innovation’ olarak girmiştir. Ancak bu sözcüğü de yerinde kullananın çok az olduğu söylenebilir. Yine Türkçemize giren ‘innovative’ yenilikçi ve yenilikçilik ‘innovativeness’ sözcükleri de hibritleşen dilimizin yeni kelimeleridir. Bu kelimelerin pekâlâ güzel Türkçemizde karşılıkları vardır. Innovation sözcüğünün anlamı; tüketici istek ve beklentilerini mevcut çözümlerden farklı ve yeni bir fikirle, sınırları dışına çıkartarak fayda sağlayıcı yeni bir kullanıma kavuşturup sürdürülebilir rekabet avantajına ulaşmak şeklinde tanımlayabiliriz. İnovasyon genellikle yenileştirmek, değiştirmek veya daha verimli süreçler, ürünler veya yollar bulmak olarak anlaşılır. Sürdürülebilir yönetimin temel ilkesi; yenilikçi çözümler ile pazara girmektir. Pazar; rakipler ile müşterilerin etkileşim alanı olup, bu alanda tercihler; ayrışık, sürpriz nitelikli ilgi çekici teknolojilere yönelmekte. Pazar egemenliğinin iki temel dinamiğinden biri rakiplere sürpriz yapmak diğeri de müşterilerin ifade edilemeyen beklentilerini karşılamaktır. Organizasyonlarda bu iki yeteneğin varlığı sürdürülebilirliğin temel gereğidir. Günümüzde sürdürülebilir rekabetin anahtarı ise teknoparklardır.
Teknoparklar
Yeniliklere giden yol; geleceği görmeyi, farklı düşünmeyi, derinlemesine bakmayı ve sonuca odaklanmayı gerektiriyor. Sabırla, daha önce yapılmamış iş fikrini sosyal ve ekonomik değere sahip istek ve beklentilere uygun bir sonuca taşımaktır. Yenilikler yolculuğunun temel gerekleri; bağlantılı eko-sistem, değer katıcı kaynaklara yakınlık, işbirliği, bağ kurma olanakları ve sanayi kuruluşlarına yakınlık gibi faktörlerdir. Yenilikçilik faaliyetlerinin desteklenmesi, kolaylaştırılması, daha hızlı sonuca götürecek çözümlerin emre amade kılınması amacı ile teknoparklar doğmuştur. Teknoparklar yenilik amaçlı her türlü Ar&Ge faaliyetlerinin eko-sistemi ve beşiğidir.
Silikon Vadisi’nin başarı hikayesi, yenilikçilik faaliyetlerine yönelik paradigmaları değiştirmiş, teknoparkları yeniliklerin temel enstrümanı haline getirmiştir. 1950’lerde Stanford Üniversitesi’nin Bilim Parkı adı ile faaliyete başlayan Ar-Ge merkezini, 1960’larda Fransa’da Sophia Antipolis’in ve 1970’lerde de Japonya’da Tsukuba Science City‘nin kuruluşu takip etmiştir. Bu üç teknopark ile tüm dünyaya Ar-Ge ve yenilikçilik meşalesi yakılmıştır. Halen 75 kadarı ülkemizde olmak üzere dünyamızda binin üzerinde teknopark faaliyet halinde. Sadece Çin’nin Zhangjiang Eyaletinde 19’u kuluçka merkezli olmak üzere 70 kadar araştırma merkezi mevcut olup buna yabancıların işlettiği 149 Ar-Ge merkezi de ilave edildiğinde yenilikçiliğin yeni bir sektöre dönüştüğü kolaylıkla söylenebilir.
Teknoparklar ülke ekonomisinin daha rekabetçi, daha üretken ve daha kararlı kılan kritik alt yapılardır. Teknoparklar, bir iş fikrinden yenilikçi bir teknolojiye ve beklentilere uygun bir ürüne yolculuğun adresi olmuştur. Bir iş fikrinin uygun ortamda kuluçkalanarak teknoloji çekirdeğine ve bu çekirdeğin de bir teknoloji filizine dönüştürülmesi, filizlenen teknolojinin bebek büyütür gibi büyütülüp rekabet edebilir boyuta ulaştırılabilmesi için ölüm vadisinden başarılı geçiş yapması gerekmekte. Teknoparklar 1950’lerden günümüze kadar dört nesillik bir evrimleşme süreci geçirmiştir.
Teknoparkların Evrimi
Türkiye’de ise Teknokent kurma çalışmaları KOSGEB - üniversiteler arasında kurulan işbirliği modeli ile 1980’li yıllarda TEKMER çatısı altında şekillenmeye başladı. Bu süreç 2001 yılında Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB) Kanunu yürürlüğe girene kadar devam etti. TGB Yasası, teknoparkların üniversiteler tarafından kurulmasını teşvik etmiştir. Halen mevcut teknoloji geliştirme bölgelerinin büyük bölümü Silikon Vadisi modeli gibi üniversite odaklı teknoparklardan oluşmaktadır. Ancak ilerleyen süreçte üniversitelere ilaveten organize sanayi bölgeleri ile illerde bulunan kamu ve sanayi kurum ve kuruluşları da teknopark yapısına katılmışlar ve böylece ikinci nesil teknoparkların kamu-üniversite-sanayi iş birlikteliği ile şekillenen üçlü helix modeli doğmuştur.
Teknoparklar kamu, sanayi ve üniversitelerin iş birliği ile yenilik ve Ar-Ge faaliyetlerini ticarileştiren hibrit yapılardır. Ülkemizde kurulan teknoparklarda yaşanan en önemli sorun üniversitelerin yönetimde egemen olmasından kaynaklıdır. Üniversiteler tarafından kurulan teknoparklarda yönetim kurulları, rektör ve akademisyenlerin ağırlıklı şekilde temsil edilmesi, ticarileşme sürecini olumsuz etkilemiştir. T.C. Cumburbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı ile İstanbul Ticaret Odası’nın ortaklaşa kurduğu Teknopark İstanbul A.Ş. ise bir istisna olup, dengeli bir üniversite-sanayi ortaklığına sahiptir. Teknopark İstanbul A.Ş. dünyamızda gelişen Üçüncü Nesil Teknopark konseptinin öncüsü konumundadır. Üniversite-Sanayi ve Kamu arasında gelişen üçlü helix yapısının da zaman içinde yetersiz kaldığı gözlenmiş dördüncü nesil teknoparklara geçiş süreci başlamıştır. Yakın gelecekte teknoparkların üniversite kampüslerinden, kent merkezlerine doğru yayılacağı kanaati hâkimdir. Türkiye’de teknoparkların üniversitelerin içinde yer alması, kampüslerin genelde şehir dışında olması, giriş, çıkış izolasyonu, Ar-Ge şirketleri ile girişimciler arasında beklenen diyaloğu ve iş birlikteliklerini olumsuz etkilemektedir. Yenilikçi iş gücünün yaşama, çalışma, öğrenme ve eğlenme alanlarını ile birliktelik arzusu izole alanlardan kent merkezlerine doğru eğilimi arttırmış, kentlerde yenilikçilik hareketleri başlamıştır. Teknopark yapısına; kamu, üniversite, sanayi ve toplumun ilavesi ile yönetişim sistemi dörtlü helix yapısına dönüşmüştür. Teknopark İstanbul A.Ş. bu yapıya doğru ilerlemektedir.
Teknoparklar bilgi ekonomisinin temel taşlarıdır. Sürdürülebilir kalkınmada ve rekabet yeteneğinin geliştirilmesinde teknoparkların rolü çok büyüktür. Teknoparklar ülkelerin yüksek teknoloji yoğunluk alanları olup, sürekli olarak yeni tipolojilere evrilmektedir. Yüksek teknoloji yoğunluk alanları tipolojisi; ileri teknoloji kentleri, kent benzeri teknoloji geliştirme bölgeleri, bilim ve teknoloji parkları, ileri teknoloji mahalleleri, uydu ve mikro boyutlu kuluçka merkezleri ile geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Akıllı kentlerde gelişen yenilikçilik mahalleleri zaman içinde teknoloji kentlerine evrildiği, teknoloji kentlerinin de zaman içinde teknoloji devletlerine doğru evrileceği açıktır. Bu konuda en şanslı ülke İsrail olup, büyük yetenek havuzu, yeterli sermayesi ve mükemmel kuluçka alt yapıları ile bütünleştirilmekte, yenilikçi faaliyetler fikirden pazara ulaştırılmaktadır. Benjamin Netenyahu’nun ‘Israel is a start-up nation‘ ifadesi bunu gayet net olarak açıklamaktadır. Kaynak yetersizliği ise Ar-Ge faaliyetleri için en büyük engeldir. Yenilikçilik yolculuğunun ölüm vadisinden başarı ile geçebilmesi için girişimcilerin; zaman, kaynak ve mekânsal sorunları çözümlenmelidir.
Girişimcilerin fikirden ürüne yolculuğunda insan kaynağı, finansal kaynaklar ve alt yapı olmak üzere üç kritik kaynağa ihtiyaç duyulmaktadır. Teknoparklar; bilgi, insan kaynağı, finansal kaynaklar ve mekânsal ihtiyaçları karşılar. Girişimcilerin ihtiyaç duyduğu eğitimleri temin ederek bilgi ve beceri kazandırma desteği sağlar. Teknopark İstanbul, girişimciler için hayati önem taşıyan finansmana erişimi kolaylaştırmak için girişim sermayesi fonu kurarak önemli bir ihtiyaca çözüm getirmiştir. Teknoparklar, yeniliklerin geliştirildiği ve bilginin yayıldığı katalitik ortamlardır. Bir başka ifade ile teknoparklar birer bilgi yönetim merkezleridir. Bilginin yönetilmesinde aşağıdaki süreç adımları izlenir. Bilgi tanımlama ve belirleme, bilgi üretme ve temini, bilgi formatlama ve depolama, bilgi bölüşme ve bilgi uygulama.Teknopark hizmetleri bir tür bilgi yönetim hizmetleri olup, kendine özgün bir yönetim sistemi vardır.
Girişimcilerin ihtiyaç duyduğu önemli hususlardan biri de mekânsal ihtiyaçların karşılanmasıdır. Ölüm vadisine düşmeden geçebilmenin en kritik unsurlarından biri mekânsal ihtiyaçların karşılanmasıdır. Teknopark İstanbul A.Ş. kuruluş yeri itibarı ile sadece Türkiye’nin değil, dünyanın sayılı teknoparkları arasında müstesna bir konuma sahiptir. Ar-Ge kuruluşlarının ofis ihtiyaçları karşılanırken, tasarımların doğrulanması için gerekli olan prototiplerin üretilmesine de katkı sağlanması çok önemlidir. Ofis mekanlarının Ar-Ge amaçlı tahsisi teknoparklar için rutin süreçlerdendir ancak tasarlanmış ve prototipi üretilerek doğrulanmış ürünlerin seri üretilmesi için endüstri bölgeleri ile entegre edilmesi, uygun koşullarda arazi tahsisleri önemli bir eksikliği gidermektedir. Teknopark İstanbul bu ihtiyaca cevap vermekte ve yerleşkesinde faaliyet gösteren Ar-Ge şirketlerinin seri üretim amaçlı alan ihtiyaçları da karşılanmaktadır. Teknoparklarda oluşan yenilikçilik eko-sisteminin temel unsurları; teşvik ve ödüller, üniversitelerde oluşan yenilikçilik yapılanmaları, sanayi sektöründe gelişen yenilikçi girişimler, organizasyonel otonomi ve esneklik, özgün yönetim sistemi, girişim sermayesi destekleri, IP koruma ve sürdürme destekleri, WEB ve ICT çözümleri gibi eko-sistemin temel gereklerinden oluşmaktadır. Teknoparklar Ar-Ge faaliyetlerine her disiplinden katkı sağlama, işbirlikçiliğe ve kökten değişim anlayışına uygun yön verme hedefini taşımalıdırlar. Yenilik odaklı Ar-Ge faaliyetlerinde başarı; bilgiye, deneyime ve kaynaklara bağlıdır. Teknoparklar bu amaçla; tartışma panelleri, açık oturumlar, seminerler, konferanslar, beyin fırtınaları, yeni fikir ve düşüncelerin bölüşülmesi ile yenilik odaklı her türlü platformalar organize edilerek girişimcilere ve Ar-Ge şirketlerine hizmet etmektedirler. Teknoparkların etkinliği ise uyguladıkları işletim sistemine bağlıdır. Bu kapsamda Teknopark İstanbul’un işletim sistemi güncellenerek kapsamı genişletilmiş, en iyi yönetim pratiği ilkeleri ile sürekli iyileşen bir platforma oturtulmuştur. Bu amaçla; entegre yönetim sistemi gereklerine uygun bir işletim sistemi aşağıda sıralanan ilkeler ışığında uygulanmaya başlamıştır. Veri ve enformasyonun engelsiz bölüşülmesi, işin hakimi uzmanlarının atanması ve motive edilmesi, kurumsal otonomi, özgürlük, esnekliğin, hesap verebilirliğin ve saydamlığın tesis edilmesi, her alanda; kampüs içi ve kampüs dışı etkileşimin, katılımın ve iletişimin arttırılması ve planlama ve yönetişim sistemlerinin iyileştirilmesi.
Prof. Dr. Metin Yerebakan
Teknopark İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı