inceleyin

Getir 16 Ekim 2020

Getir’de Seri A yatırımını 38 milyon dolarla kapattıklarını söyleyen Nazım Salur, gelecek hedeflerini şöyle özetliyor: “Seri B turunda hedeflediğimiz yatırımla birlikte uluslararası arenada bilinirliğimizi artırmak ve Türkiye’den bir teknolojik girişimin Unicorn listesinde yer almasını sağlamak.”

Nazım Salur, son dönemde en çok konuşulan girişimcilerden biri. Çünkü Salur’un 2015 yılında kurduğu Getir’e bu yılın başında, Silikon Vadisi’nin önemli yatırımcılarından Michael Moritz, kişisel yatırım fonu Crankstart aracılığıyla 25 milyon dolar yatırım yaptı. Moritz’in ardından Brezilya ve Türkiye’den bazı yatırımcılar 13 milyon dolarlık ek fon sağlandı. Moritz, teknolojik girişim alanında dünyada önde gelen yatırımcılardan. Kendisi daha önce Google ve Linkedin gibi bugün tüm dünyada pek çok insanın kullandığı girişimlerin yatırımcısı. Dolayısıyla bu yatırım Türk girişimcilik ekosistemi için oldukça önemli. Salur 2020 yılı bitmeden tamamlanmasını arzu ettiği seri B turunda ise en az 100 milyon dolarlık bir yatırım hedefliyor. Hedefi ise Türkiye’den bir teklonoji girişimin Unicorn listesinde yer almasını sağlamak.

Hi-tech dergisi olarak Nazım Salur’la girişimcilik hikayesini, Getir’in markalaşma sürecini ve gelecek hedeflerini konuştuk.

Sizi tanıyabilir miyiz? Girişimciliğe sizi çeken ne oldu?

Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden 1986 yılında mezun oldum. Girişimcilikle üniversite yıllarında tanıştım ve o dönemde dahi part-time ticari girişimlerim oldu. Ancak teknolojik girişimlere adım atmaya karar verdiğimde 50 yaşındaydım. Teknolojik girişimlerin genelde yaşça daha genç kişiler tarafından yapılacağı yönünde genel bir kanı var. Bu yaştan sonra teknolojik girişim yapan kişi çok azdır. 50 yaşından sonra keman çalmak gibi bir şey. Ben bu işte biraz sıra dışıyım. 2013 yılında BiTaksi’yi kurduk ve bu yola adım atmış olduk.

 

BiTaksi’nin ardından farklı bir iş modeliyle ikinci yatırımınızı yaptınız. Odağı BiTaksi’de tutayım, dağılmayayım diye düşünmediniz mi hiç?

BiTaksi’yi dünyada benzerleri olan bir sistemin yerli versiyonu olarak hayata geçirdik. Getir’in hikayesi ise BiTaksi’nin başarısı üzerine kurulu. BiTaksi ile edindiğimiz tecrübe sayesinde, lokasyon bazlı çalışan bir uygulama ile temel ihtiyaç malzemelerini tüketicilere götürebilme fikri doğdu. Böylece Getir’i de 2015 yılında hayata geçirdik. Getir orijinal bir fikir ve biz yaptığımızda daha dünyada olan bir iş modeli değildi. Pazarı biz oluşturduk, kuralları biz koyduk diyebilirim. Tüm bunlar oldukça heyecan verici. BiTaksi daha yerleşmiş bir yapıydı. Hali hazırda iyi yönetiliyordu. Ama regülasyonlar sebebiyle pazarı belliydi. Dolayısıyla belli bir süre odağımızı Getir’e çevirdik.

 

Getir’i hangi ihtiyacı görerek kurdunuz?

İnsanlara taksi göndermek sadece bir ihtiyaç. Oysa ki büyükşehirlerde oturan, yoğun çalışan, ya da evden dışarı çıkamayacak durumda olan insanların çok daha fazlasına ihtiyaçları oluyor. Temel tüketim malzemeleri gibi. Getir’de yaklaşık  bin 300 ürün var ve bu Getir’i kullanmak için bin 300 farklı sebep demek.

                                                          

İş modelini nasıl oluşturdunuz? İş modelini oluştururken özellikle nelere dikkat ettiniz?

Getir’de yıllardan beri yerleşmiş ve kalıplaşmış alışveriş alışkanlıklarını tamamen yıkacak, dönüştürecek bir çözüm sunmak zaten başlı başına bir zorluk. İstanbul gibi büyük kentlerde ihtiyaçlar ve beklentiler farklılaşıyor. Getir, bu beklentilere hızlı, kaliteli ve güvenilir şekilde cevap verebilecek şekilde çalışıyor. Yola çıktığınızda başınıza ne geleceğini bilmiyorsunuz. Çünkü yapmaya çalıştığınız iş modelinin bir benzeri yok. İlk siz zorluğu yaşıyorsunuz. Dolayısıyla bu modelin kitabını ilk siz yazıyorsunuz. Mobil ticarette dünyada en hızlı teslimat yapan uygulamayız ve bu alanda ilkiz. Kendimizi önce teknoloji, sonra bir perakende ve lojistik şirketi olarak konumlandırıyoruz. Getir’le yaklaşık 1300 ürünü, haftanın 7 günü, gece gündüz, ortalama 10 dakikada, kullanıcıya ulaştırıyoruz.

Neden ismi getir?

Einstein’ın çok güzel bir sözü var: “Eğer bir şeyi yalın bir biçimde açıklayamıyorsanız, onu yeterince iyi bir şekilde anlayamamışsınız demektir.” Biz yapmak istediğimiz işi çok iyi biliyorduk. İş ortaklarımıza çok iyi aktarmıştık ve tüm paydaşlarımıza da en basit, en yalın haliyle anlatmak istedik. Günlük hayatta kullandığımız, kullanıcımıza vaadimizi net bir şekilde anlatan ve her nereye gidersek gidelim kolay bir şekilde telaffuz edilecek kelime olarak Getir’i seçtik.

 

Getir iş modelinde bugüne gelene kadar ne tür değişiklikler oldu? Getir’i kurduktan sonra nasıl ilerlediniz?

Getir’i ilk kurduğumuzda araçlarımızı depo olarak kullanıyor, kullanıcılarımızın adresine ulaştığımızda paketlerimizi hazırlıyor ve teslim ediyorduk. Zaman içinde kullanıcılarımızdan e-postayla, sosyal medya üzerinden ve uygulamamız içinde yer alan ‘ürün öner’ alanından farklı ürünlere dair çok fazla talep aldık.  Ürün yelpazemiz genişledikçe, araçlarımızda bu ürünleri saklama koşullarına uygun şekilde muhafaza etmemiz ve sığdırmamız da zorlaştı ve depo sistemine geçiş kararı aldık. Önceliği depo açmak isteyen Getir çalışanlarına verdik ve isteyenlere bayilikler vermeye başladık. Şu anda da aynı şekilde bayilik sistemiyle faaliyetlerimizi sürdürüyoruz ve 117’si İstanbul’da olmak üzere 150’yi aşkın depomuzdan kullanıcılarımıza mutluluk götürüyoruz.

 

Hangi ürünlerle başlamıştınız?

İlk aşamada, bizim ‘acil ihtiyaç’ ya da ‘can çekmesi’ olarak tanımladığımız 200 farklı ürünün yer aldığı bir sistemle başladık. Bunların arasında süt, çikolata, cips, gazlı içecek, dondurma gibi atıştırmalıkların aynı sıra deodorant, diş macunu, hijyenik ped gibi kişisel bakım ürünleri yer alıyordu.

 

Bugün kaç ürün yer alıyor Getir’de?

Getir’i kurarken amacımız, kullanıcılarımızın acil ihtiyaçlarında, canları bir şey çektiğinde, zamanları olmadığında Getir hızında yanlarında olmaktı. Şu anda yaklaşık bin 300 farklı ürünü kullanıcılarımıza getiriyoruz. Bir diğer hizmetimiz GetirBüyük ise yalnızca acil ihtiyaçlarda değil, tüm market ihtiyaçlarında kullanıcılarımızın yanında olmak için kuruldu. GetirBüyük’le kullanıcılarımız haftalık, hatta aylık alışverişlerini daha kolay, evden çıkmak zorunda kalmadan yapabiliyor, siparişlerine Getir konforunda ulaşabiliyorlar. GetirBüyük’ü Getir’den ayıran en önemli özellik, 4 bine yakın ürün çeşitliliği.

 

Bugün Getir’de olmayan ve yakın gelecekte olmasını planladığınız ürünler hangileri?

Getir bu anlamda potansiyeli oldukça yüksek bir girişim. Bir örnek vermek gerekirse Renault ile bir proje yaparak kullanıcılarımıza test sürüşü için araç gönderimi yaptık. Gelecek dönemde kullanıcılarımızı mutlu edecek pek çok ürün ya da hizmet uygulamamızda yer alabilir.

Getir iş modeline yemek servisini ekleme fikri nasıl oluştu? Getir yemek bugün kimlerle çalışıyor ve günde kaç kişiye ulaşıyor?

Bin 300’ün üzerinde ürünü ortalama 10 dakikada 7/24 kullanıcılarımıza götürürken bunu yemek alanında da gerçekleştirebileceğimize inandık. GetirYemek ile İstanbul’da 5 bine yakın restoranla iş birliği içindeyiz.

Diğer yemek siparişi getiren şirketlerle aranızdaki farklar neler? Niye tercih ediliyorsunuz?

Amacımız, kullanıcılarımızın Getir’den verdikleri siparişlerine dakikalar içinde ulaşabildikleri gibi istedikleri an sıcak yemeklerine de kavuşmasını sağlamaktı. Kısa süre önce GetirYemek’ten sipariş vermek isteyenlere ‘Getir getirsin’ / ‘restoran getirsin’ seçeneği getirdik. ‘Getir getirsin’i tercih eden kullanıcılarımıza yemek siparişleri teslim edilene kadar soğumaması için özel izolasyona sahip ‘Thermobox’ sepetlerde taşınıyor. Kullanıcılarımız sipariş ve kuryenin durumu canlı olarak takip edilebiliyor, böylece harita üzerinden siparişlerinin kendisine ne zaman ulaşacağını da anlık olarak izleyebiliyorlar.

Yakın zamanda yurtdışından yatırım aldınız. Bu görüşmelere ne zaman başladınız? Kaç şirket ve fonla görüştünüz bugüne kadar? Görüşmelere daha önce başladınız ama yatırımı 2020’de aldınız. Neden bu kadar gecikti yatırım?

Çeşitli sebeplerle gelen teklifleri geri çevirdik ya da ülkemizin o dönemde yaşadığı üzücü olaylar dolayısıyla yatırımcılar Türkiye pazarına giriş yapmaktan vazgeçtiler. 2019 yılı içinde Sir Michael Moritz ile tanıştık. Kendisi ofisimize geldi, yerimizde, neler yaptığımızı gördü ve ardından bize yatırım yapmak istediğini paylaştı. Yıl sonunda süreci netleştirdik ve yatırım aldık.

Ne kadarlık bir yatırım alındı?

Sir Michael Moritz, Getir’e ziyaretinin ardından hem şimdiye kadar edindiği başarılarını hem de sahip olduğu potansiyeli gördü ve kendi 25 milyon dolar yatırım yaptı. Moritz ile birlikte seri A turunu toplamda 38 Milyon Dolar ile kapattık . 2020 yılı bitmeden tamamlanmasını arzu ettiğimiz seri B turunda ise en az 100 milyon dolarlık bir yatırım hedefliyoruz.

 

Yatırım aldığınız fon hakkında bilgi verir misiniz? Neden bu fonu tercih ettiniz?

Silikon Vadisi’nin önemli yatırımcılarından Michael Moritz, kişisel yatırım fonu Crankstart aracılığıyla 25 milyon dolar yatırım yaptı. Moritz’in ardından Brezilya ve Türkiye’den bazı yatırımcılar 13 milyon dolarlık ek fon sağlandı. Moritz, teknolojik girişim alanında dünyada önde gelen yatırımcılardan. Kendisi daha önce Google ve Linkedin gibi bugün tüm dünyada pek çok insanın kullandığı girişimlerin yatırımcısı. Dolayısıyla elbette bu girişimlerde edindiği bilgi ve birikim de yapılan yatırımın yanında bizim için çok kıymetli.

 

Aldığınız yatırımla neler yapmayı planlıyorsunuz?

Bu tarz yatırımlar bizim gibi büyümekte olan teknolojik girişimler için büyük önem arz ediyor. Bir teknoloji şirketi olarak kaynağımızı, ar-ge departmanımızı ve operasyonel ağımızı geliştirmede değerlendireceğiz. Ek olarak gelecek hedeflerimiz doğrultusunda, yeni şehirlerimize yatırım yapmaya devam edeceğiz. 

 

Getir’le ilgili yakın ve uzak gelecek planlarınız neler?

Öncelikli hedefimiz elbette ülkemize hem ekonomik hem de istihdam anlamında katma değer sağlamaya devam etmek. Buna ek olarak Seri B turunda hedeflediğimiz yatırımla birlikte uluslararası arenada bilinirliğimizi artırmak ve Türkiye’den bir teknolojik girişimin Unicorn listesinde yer almasını sağlamak. Uzun vadede ise elbette farklı ülkelerde başarılı operasyonlar sürdürmeyi hedefliyoruz.

 

2020’de Yurtdışında 3 Şehirde Faaliyet Göstermeyi Hedefliyor

 

İSTANBUL’UN YÜZDE 97’SİNE ULAŞILIYOR

Getir kurulduğundan bu yana pek çok şehirden istek almasına rağmen İstanbul’daki operasyonunu hedeflenen seviyeye ve kullanıcı memnuniyetine yükselttikten sonra farklı şehirlere gitmeye odaklanmıştı. Şu anda İstanbul nüfusunun yüzde 97’sine hizmet götürüyoruz. Bu nedenle 2019’un son çeyreğinde farklı şehirlere açılma zamanı geldiğini gördük, yeni şehirlere giriş yaptık. Aynı anlayışla ülkemizde henüz faaliyete başladığımız şehirlerde hedeflerimize ulaşmayı arzu ediyoruz.

 

3 ŞEHİR NASIL SEÇİLDİ?

Diğer yandan gelecek dönemde hem ülkemizde hem de yurt dışı arenada faaliyet göstermeye devam etmeyi planlıyoruz. Bu doğrultuda yurt dışında öncelik Londra olmak üzere Paris, Sao Paulo ve Mexico City’de faaliyet göstermeyi hedefliyoruz. Giriş yapacağımız ülkeler elbette önemli ancak bizim için daha da önemli olan potansiyeli olan şehirler. Trafiği yoğun, akıllı telefon kullanımı yüksek, genç nüfusla birlikte popülasyonu da fazla olan, kısacası İstanbul’a benzeyen şehirler önemli. Diğer yandan kurye sistemi ile çalıştığımız için buna uygun istihdam sağlayabileceğimiz yerler olmasına da özen gösteriyoruz. Bu yüzden bu üç şehri seçtik.

 

Müşteriyi Anlama Departmanı Var

Getir’in, kuruluşundan bu yana odağına samimiyeti ve şeffaflığı koyduğunu söyleyen Nazım Salur, bugün baktığınızda 15 milyonun üzerinde kapıyı çaldıklarını söylüyor. Kuryeler bizim marka yüzlerimiz diyen Salur, müşteri memnuniyeti için neler yaptıklarını ise şöyle anlatıyor: “Kuryelerimiz  samimiyeti ve güler yüzü olmasaydı, bu mümkün olmazdı. Ek olarak, sosyal medya ve diğer iletişim kanallarında da içten bir dilimiz var. Gelen tüm talep ve yorumları dikkate alıyoruz. Bu hem kendimizi iyileştirmemize hem de kullanıcılarımızın ihtiyaçlarını daha verimli bir şekilde karşılayabilmemize olanak sağlıyor. Kullanıcılarımız da bu samimiyetin ve ilettikleri yorumların dikkate alındığının farkındalar. Bunun yanında Getir bünyesinde bir de ‘Müşteriyi Anlama Departmanı’ bulunuyor. Bu ekip, düzenli olarak araştırmalar yapıyor, kullanıcılarımızla sürekli bir araya geliyor, dinliyor ve aksiyon alınması için gerekli birimlere bilgi veriyor.”

Teknopark İstanbul

IQ Dergisi'nden